4 yıl kadar.
Benim "hayat" hikâyem 4 yıl önce başladı.
Orta okuldan mezun oldum.
Ve her şey başlamış oldu.
Evime çok yakın sayılacak bir anadolu lisesini kazanmıştım.
En yakın arkadaşım ise kız meslek kazanmıştı.
İlk başlarda okuluma gidiyordum.
Bir kız buldum, adı Şule'ydi sanırım.
O zamanlar benim hoşlandığım şeylerden o da hoşlanıyordu, baya ortak noktamız vardı sanırım.
Sonra her gerizekalı Türk okulunda olan şeylerden birinde buldum kendimi.
Gruplaşma.
4 kız gruplaşır, biliyorsunuz değil mi?
Orta okulda da dört kişilik bir grubun içindeydim.
Tüm sınıftan kendini soyutlayan bir grup, sınıfın popüleri olan grup, sınıfın etlisine sütlüsüne karışmayan grup.
Böyle bir "sistem" vardır okullarda.
Üniversiteler hariç.
Hiç sevmediğim tipler birden benle konuşmaya başladı.
Konuşabilmeye çalıştılar.
Şu an bakıyorum da ne kadar klişe.
Hep aynı senaryo.
Hep aynı insan tipleri.
Hiç değişmiyorlar sanki fotokopilenmişler gibi.
Ben kendimi soyutlanmış hissettim aralarında.
Eski en yakın arkadaşım ise MSN'den bana ağlıyordu.
Arkadaşlarıyla hiç geçinemediğini, yalnız kaldığını söyleyip duruyordu.
Bende onunla buluşuyordum okul çıkışı.
Sonra onun benim okuluma transfer olamayacağını öğrenince, onunla birlikte olmak istediğimden ben,
onun okuluna gitmek istedim.
Kız meslek ya da anadolu lisesi, zeki bir insan için hiç bir farkı yoktur aslında. Ortam farklılığı inanın yok, Her Türk lisesi seviyesi. Tek sorun anadolu lisesinden mezun olanlar daha puan farkıyla sınav sonucunu alıyor.
Ama ben o zamanlar bunu düşünemezdim.
12,13 yaşlarındaydım.
Hatırlıyorum doğum günümü yatağımda üniformam üstümde ağlayarak geçirmiştim.
Ama bana olmaz dediler, transfer konusunda.
Ben inanmadım.
Hala inanmıyorum.
Bu yüzden sinirlendim.
Arkadaşlarımla da konuşmuyordum, zaten sevmemiştim onları. Zaten, anlaşılması zor bir insandım.
Sabahları evden çıkıp okul yerine başka yerlere gidiyordum.
Mekanlara değil, Samsun'u dolaşıyordum ipod kulağımda.
Bir gün tam bunu yaparken karşıdan babamın geldiğini gördüm.
Beni gördü, ama nasıl kalbim çarpıyor, tam iş yolundaydık, onun iş yolu ise okul yolunun biraz daha uzağıydı.
O yüzden o işe giderken beni de okula bırakmak istedi, ben de mecbur gittim.
Okulun içine bıraktı beni.
Geç kaldığım için sınıfa girmek için geç kağıdı almak zorundaydım.
Aldım kağıdımı,
tam merdivenlere bakıyordum ki, matematik hocasını gördüm, ona beni.
Sordum "Hocam bugün matematik var mıydı?" Sınıfımı falan söyledim, şimdi hatırlamıyorum bile şubemi...
"Yok" dedi.
Eğer yoksa şu an okuldan çıkarsam bu adam yokluğumu anlamaz dedim.
Ve geç kağıdı aldığım okuldan tekrar kaçtım.
Bunu bir düzen haline getirdim.
Her sabah aynı şeydi artık.
Her sabah yolum farklıydı.
Bir gün çiftlikteyken bu sefer annem peşimdeydi.
O zamanlar acımasızdım sevenlerime karşı.
Pek duygudan falan anlamazdım, tam 13 yaş tribi aslına bakarsan.
O yüzden çok kolay kalp kırıcı şeyler söyleyebilirdim özellikle anneme.
Eve gittik.
Yine bir sabah, ben gitmemek için ağlıyorum sabahın körü, kışın iğrenç karamsarlığı ve kapalı kapası.
Ben üstümde sütyen,elimde üniformam yatağın içindeyim.
Birden babam bu halime sinirlenip boğazıma yapıştı.
Ben yaşadığım şeyin şokuyla yastığıma sarıldım.
Sonra kendini affettirmek için bir şeyler söyledi.
Annem onu itmişti,boğazıma sarıldığı anda.
Ondan sonra onunla çok uzun süre konuşmadım.
Belki yüzüne bile bakmadım.
Şu an da da çok konuştuğum söylenemez.
Ama huyum değildir, hissetmediğim bir şey için saçma bir yaygara kopartmam.
O yüzden şu an ondan nefret edebileceğim bir sebebim yok.
Çünkü yaptığı şey ben de bir yara açmadı.
O zamanı hatırlarken trajik gelmiyor.
Hatta komik.
Yaptıktan sonra farkedip, farklı farklı bahaneler üretmesi,falan.
Sonra karar verdik, bir daha ki yıl tekrar başlayacaktım aynı okulda.
Bir yıl ara verdirdiler bana.
O yılın yazı tumblrı bulmuştum.
2011'de,inanın inanmayın, şimdiki hali bok çukuru olan siteyle alakası olmayan süper bir siteydi tumblr.
Hala ilk gördüğüm resimleri hatırlarım.
Effy'de orada görmüştüm.
Sonra yıllardır istediğim bir hayvana da o zaman sahip olmuştum.
Kedi.
Ankara kedisiydi.
Satan orospu çocuğu bize sağır olduğunu söylememişti.
Hayvanın dikkatini çekeyim derken elime kaç kere dolaba bilmem neye vurmak zorunda kalmıştım.
Genel olarak sakin bir hayvandı o, şimdi ki yaramaz Stan'e bakarsak.
Biz sahiplenmeden bulan insanlar ona yaramaz adı koymuşlar iki aylık haliyle düşünün.
Ben ismini stan koydum.
O zaman annemin terasta beslediği bir tavşanımızda vardı.
Büyük halleri çok çirkinler açıkçası.
Snowy'e onu gösterdiğimizde onunla oynuyordu.
Ama artık hep oraya çıkmak istediğinden çok fazla miyavlamaya başlamıştı.
Hatta merdivenlerden bir kere düşmüş terasa çıkmak isterken.
O yüzden ona bir yuva bakmak zorundaydık.
Ve onun maalesef evini değiştirmek zorunda kaldık. Verdiğimiz insanların ona bizden daha iyi bakabileceklerine inanarak....
Ha, aslında anlatıyor olduğum şeye döneyim.
O yıl, 2011, 2013'den ya da 2014'den daha kötü değildi.
Ama yine de bir çocuk için korkutucuydu.
Ve yalnızdı.
Arkadaşım attığım mesaja cevap vermedi.
Ve facebooktan gördüğüm kadarıyla da okulunda ki arkadaşlarıyla çok da iyi vakit geçirmeye başlamıştı.
Aylar sonra facebooktan "telefonum bozuldu." diye mesaj atmış ben çok sonra bakmıştım.
Kendimi izole etmiştim herşeyden.
Benim düzenim artık kalkmak annemle kavga etmek ve yatakta ağlamak olmuştu.
Ama iyi şeyler de olmuştu.
Bu zamanlar gibi karanlık değildi.
Resim çiziyordum, eğlenecek yerler vardı.
Eğlenilecek uğraşlar.
O zamanlar zero.chanda takılıyordum,vocaloid dinliyordum ahahaha.
Hala Hatsune Miku dinliyorum bazen,daha iyimser hissetmek için, depresif halimden kurtulmak için.
Az da olsa yardım ediyor aslında.
Nasıl bilmiyorum, çok boş yaşıyordum ama o zamanları "güzel" hatırlıyorum.
Sanırım şu an o kadar kötü hissediyorum ki, o zamanlar güzel geliyor bana.
Facebookumu sildim, telefonum iptal oldu.
Sadece ben,odam ve bilgisayarım vardı.
Çok dua ettim her şey eski haline dönsün lütfen diye.
Ondan sonra anlamaya başladım aslında Tanrı yoktu, çünkü bir Tanrı olsaydı, bir çocuğu kırmazdı bu şekilde.
Ama bu bir insanı mutlu etmek için her gün dua etmekten alı koymuyor hala.
O yüzden şu an o kadar da "bitter" değilim Tanrı hakkında.
Çok da takamam bu durumda....
Hayalperest bir çocuktum hep, gördüğüm herşeyde yer almak isterdim ama o kadar dışa dönük bir yapım yoktu.
Yatmadan önce ipodumu açar kafamda yarattığım hikayeleri, soundtrackiyle bir yönetmen edasında uykum gelene kadar devam ettirirdim.
Bir gün büyüdüğümü anlayıp, daha farklı şeyler hayal etmeye başladım.
Hikayemin en utanç verici kısmı bu benim için.
En anlaşılmaz kısmı da aynı zamanda.
Hayal ettiğim şeyler, bir gün tam olarak olmasa da karşıma çıktı.
Hikaye kahramanlarımdan bahsediyorum.
Şu an en büyük takıntımdır.
İnsana kafayı yedirtecek derecede.
Ama bunu yazamayacağım.
Eğer gerçekleşirse belki.
2011-2012 okul yılı başlıyordu tekrar.
Tekrar aynı pislik okulda eğitimime başlayacaktım.
Tekrar aynı isim seramonisi.
Ama bu sefer farklıydı, bu sefer geçen yıl benimle ismi okunan insanlar 2. sınıftaydılar şu anda ve herkes de benim okulu sorunlu bir şekilde bıraktığımı biliyorlardı. Ne kadar anlaşılamayan bir tip olduğumu da.
Yeni sınıfıma yerleştim.
Eski sınıfımdan bir piç yeni sınıfıma geldi, ismimin okunduğunu görünce dayanamamış olsa gerek.
Bir şeyler geveleyip gitti. Adı Emre'ydi hatırlıyorum.
Sanırım diğer çocuklar da vardı eski sınıfımdan.
Gelen öğretmen benden bahsetti.
Ben yalnız oturuyordum, yalnız geziyordum.
Ama şu an ki kapalı değildim, eminim.
Konuşanla konuşabilirdim.
Ama yine olmadı.
Yine okulu bırakmak zorunda kaldım, yapamadım.
Artık sadece bir yıl değil, bir sürü yıl vardı önümde boş geçirebileceğim.
O yıl diyete başlayıp yaklaşık 20 kilo verdiğim yıl.
Bir doktorun bana dediği o laf yüzünden sinirlenip yirmi kilo verdim.
Hayatımda daha önce hiç yapmadığım bir şey.
Hayat o zamanlar hala aydınlık.
Süper değil.
Yakın bile değil.
Ama hala umut var.
Gülmek için, hayatı toparlamak için hala umut var.
Beynimi sadece zayıflamaya odaklamıştım ve başka hiçbir şey düşünmüyordum.
Yazın Fethiye'ye gittik.
İğrenç bir tatildi benim için.
Hele geliş için otobüs.
Kabus gibiydi.
Benim diyetisyenim beni ilginç bulduğunu söyleyip benimle konuşmak istemişti, benimle arkadaş olmak.
Ama o kadar kendiyle doluydu ki. Bu açıdan çok ters bir insana çatmıştı.
Benim hayatımda hiç bir şey olmuyordu.
Ve ben diğer insanların hayatlarının detaylarını dinlemekten nefret ederim.
Evet bir bakıma, egoist ve megolomanyağım.
Ben-merkezciyim.
Onlar beni dinlemelilerdi.
Benim hayatım hakkında ki detayları.
Ama bu sadece çok boş yaşamanın verdiği bir açlıktı.
Ben de değer verilen olmayı çok özlemiştim her insan gibi.
Ve şu an baktığımda pekte arkadaş olabileceğim bir insan değil.
Onun için telefon ve hat almıştım.
Başka kimse yoktu çünkü.
Bir zaman lüften bu akşam aramasın diye yalvarırken.
Bir günden sonra telefonları kesildi.
Şaka gibi, daha hiç aramadı sonra.
"Çok mu meraklısıyım?" deyip bende aramadım hiç.
Onu en son onun hastanesi akciğer doktoruna geldiğimde gördüm.
Pekte görmüş sayılmam aslında, onun beni görmediği yerde.
O yıl sigaraya başlamıştım.
Doğum günümde üstüm hazır bir şekilde odamda ağlıyordum yine.
Bir yere gidecekken annem yoktu sanırım, hatırlayamıyorum tam.
Babam balkonda ki sigaraları bulmuş bana gösteriyor kül tablasını
"Bu ne!?" diyip hesap soruyor aklınca,ben banyodayım lenslerimi takıyorum.
Ona bakıp"Izmarit" dedim. Tekrar kafamı çevirdim.
"Ah, sıçtık" dedim bir içimden balkona girdiğini duyduğum an banyodan.
Ondan sonra içtim yine ama farklıyıdı.
İşin açıkcası o kadar da sevmedim.
Aslında hiç sevmedim.
Çocukken kokusundan nefret ederdim.
Şu an yine aynı konumdayım, bu ikisi sigara içtiğinde deliriyorum.
Şu an belki biri teklif ederse belki.
"oo sigara alırım bi dal."
Aklıma geldi yazmassam olmazdı.................
2014ün çok canı kalmadığına göre 2013 ve 2014 benim hayatımın benim canımı ölesiye yakan iki yılı.
Düz bakarsan hepsi aynı.
Ama bu iki yıl öyle kötü bir psikolojik savaş ki benim için.
Psikolojik savaşlarda genelde yenemiyorsun.
Ya o şeyle birlikte yaşıyorsun, ya da o şey senin beynini ele geçiriyor.
Psikologa da gittim, psikiyatra da, ilaçlar verdiler.
Ama bana hiç bir yararları olmadı.
Belki de oldu.
Ama hiç somut değillerdi.
Ben öyle bir yardım beklemiştim bu kadar şeyden sonra.
Hele o psikologun yüzsüzlüğü.
O psikolog aynı zamanda herşeyin başladığı ilk yıllar evimede gelmişti.
Annem gitmeyeceğimi bildiği için eve çağırmış.
Bu yıl ben gitmek için yalvaracak durumdaydım.
O kadar yardıma muhtacım ki.
Ama herkes kendiyle çok meşgul.
Kendi arkadaşlarıyla.
Kendi problemleri, ve paralarıyla.
Anladıktan sonra bu soğuk suratı taktım bir maske olarak.
Bende çok şeker, insanlara değer veren bir kız çocuğuydum küçükken.
Böyle suratsız doğanlardan değilim.
Eskiden kızmazdım insanlara onlar çok ileriye gitmedikleri sürece.
Bana dokunmalarına izin verirdim.
Şimdi o dokunacak elde en küçük bir kötü amaç sezeyim, o eli hiç düşünmeden kırarım.
Yine de hassam bir insanım.
Çünkü hala bir arkadaşa ihtiyacım var.
2013 ve 2014 benim için geriye dönüp baktığımda "iyiydi.." demeyeceğim iki yıl.
N'olursa olsun.
Bu iki yıl benim için canımı çok acıttıklarıyla kalacaklar.
Bu yere kadar sonuç;
Kaybedilen bir okul, okunan açık öğretim.
Yakında tekrar başlanılacak bir resim kursu.
Kaybedilen tüm arkadaşların karşılığında kazanılan anne-kız bağı.
Ama sıfır arkadaş.
Sıfır sosyal hayat.
İzole edilmiş bir beyin.
Tamamen düzensiz bir uyku "düzeni."
Hastalık hastası olmak ve garip fobiler.
Stres.
Vücudun karşılayabileceğinden daha fazlası.
Çocukluğumdan beri kronik(?) bir baş ağrısı çektiğimden ve çok düşündüğümden korktuğum için beyin tümörü korkusu.
Bu yaşta iki ya da daha fazla tomografi çektirdim bu yüzden.
Bazı şeylerin açıklaması yok, neden kapalı bir odada kalmaktan atak geçirirsin bunu da bilmiyorsun.
Benim korkum çok fazla düşünüyorum ve çok üzülüyorum bazı şeyler için.
Geçen koltukta uyumuşum ve kalktığımda kendi yatağıma geçtiğimde kafamda bir ton garip ve alakasız bilgiler ve düşüncelerin aktığını hissettim.
Ben uyurken beynim uyumuyor bazen.
Kendime yavaş yavaş geldiğimde hissettim.
Durdurmaya çalıştım.
Karanlık fobimde var, dediğim gibi uyku düzenim yok.
Ya sabah 7 de ya akşam 7de uykum geliyor.
Evdede yalnızım çoğu zaman.
Bu kadar şeyi kaldıramıyorum.
Korkuyorum.
Ama ölmek değil, yaşamak istiyorum.
Ölmek kolay olurdu düşününce.
Evet çok korkuyorum bazı şeylerden ama beni iyileştirebilecek bir insanın olduğunu düşünüyorum.
Ve, yaşamayı çoğu insan gibi hakediyorum.
Çünkü korktuğum gibi, seviyorum da.
Sadece korku, "korktuğum" için ağır basıyor bünyemde.
Bilmiyorum ya.
Çişim de geldi zaten.
Bitirmeden gitmemeye uğraşıyorum kaç dakikadır.
Vücüdumun benim için yaptığı o kadar şeyden sonra, ben ona stres ve üzüntüyle cevap vermek istemiyorum.
Mutlu olmak istiyorum.
Yeterince üzüldüm.
Bu şehirden ve kendimden kurtulmak istiyorum.
Daha güzel,daha yeni bir benlikle güzel bir şehirde, güzel insanlarla yaşamak istiyorum.